cahit külebi
  CAHİT KÜLEBİNİN ŞİİRLERİ
 

SEVGİ YOLUNDA ADIMLAR

Yağmur bekler
Uçsuz bucaksız tarlalar
Nineler tespih çeker
Cennet yolculuğunda
Dargın süzülür kırlangıçlar
Aheste uçuşur leylekler
Terkederken memleketini
İnsan sevdimi içtenlikle
Dolu dolu sevmeli
Her mevsimi
Ve sevişmeli derin derin
Güzellikler denizinde yüzen
Rengârenk balıklar gibi
Anlamsız bakmasın gözler
Söylenmesin abes sözler
Kırılmasın dostların kristal gönlü
Doğru seçilsin kelimeler
Herkes konuşmasın aynı anda
Anlaşılsın ne dediği
En cahilin bile…
Diye düşünürken
Filozof derin derin bakar
Ufukların en uç noktasına
Sessizliğin melodisini dinlerken
Çok şey öğrenir
Bilmediklerinin
Bilincine vararak…
Ve sadece gülümser
İşgüzar ukâlalara !..

Yakup YURT
Brüksel, 12 haziran 1999

 


EŞREF ABİ

Belki inanmayacaksın
Ama üzerimde bir ağırlık var
Bugün sabahtan beri
Hoş bir boşluk içindeydim
Ta ki Oktay telefon edip
Abi babam ölmek üzere
Diyesiye !..
Gurbetçinin kaderi mi
Nedir bilinmez
Yıllar süren komşuluk anıları,
Kardeşliğe dönüşür
Silinmez kalplerden
Derin dostluk duyguları
İçirdiğin kahvelerin
Kırk yıl hatırı var bende
Ablamın pırasalı böreğini
Anlatırdın her yerde
Varlığın neşe kaynağıydı
Güzel sohbetlerde
Hey gidi dibi delik dünya hey
Benim Eşref abim
Şimdi nerde?

Yakup YURT
Brüksel, 29 haziran 1999

 


ÇİÇEKLER SOLMASIN

Sevgi sözcükleri yapmacık olmasın
Kalpler kırılmasın, gözler dolmasın
Sulansın bahçeler, çiçekler solmasın
Yürüsün sevenler el ele kırlarda
Yanyana otursun sevgililer
Gelecek kurgulanırken
Gözlerin derinliğinde
Ufuk izlenirken ortak niyetle
Çimenlere uzanmış sevdalılar
Akşam serinliğinde
Batan güneşi selâmlarken
Bülbül nağmeleri eşliğinde
Çiçekler solmasın !..

Yakup YURT
Umurbey, 16 temmuz 1999

 


TATİL SARHOŞUYUM

Yine bir temmuz günü hava sıcak mı sıcak
Akdeniz güneşi yine bıktırasıya cömert
Kuşların cıvıltısı doğal bir senfoni sunmakta
Uzun saçlı dilberin başı uçuk oğlanın omzunda
Piyangocu sahili kolaçan ediyor bağırarak

Yolcular kalkışa hazır motora koşuşmakta
Umut dolu konuşmalar yapılacak mehtapta
Rüzgâr okşayacak mutlu yüzlerini sevgililerin
Tatil şarkıları hep bir ağızdan söylenirken

Sarhoş olmak çok mu gerekli dostum
Ayıp, günah ve tabuları yıkmak için
Mutluluk her yerde yakalayabilirsen
Görmek istemeyen bakar kör değilsen

Bir de kayığa binmişsek sen ve ben!
Fazla söze gerek var mı mutlu olunca?

Yakup YURT
Umurbey, 23 temmuz 1999

 


GELECEKTE NELER OLACAK ?

Gün gelecek, bilim karanlığı yenecek
Güleç çocuklar yabancı diller bilecek
Satranç ve briç oynanacak köylerde
Bilgisayar ve internet her eve girecek
Solfej bilenler çoğalacak
Klâsik Türk müziği ile Batı müziği
Barış içinde dinlenecek her yerde
Siyahlar beyazlara nağmeler sunacak
Beyazlar siyahlar önünde raks edecek
Dünya olması gerektiği gibi olup
Tersine dönecek !..

Yakup YURT
Umurbey, 24.07.1999

 


KARDEŞİM HALİL

Koç burcunun aslan yiğidi olarak
Geldin dünyaya nisan elli yedide
Büyüdün günden güne kalplere dolarak
Yattığın vakte kadar selvi dibine.

Kısacık yaşamında aşırı yoruldun
Anlamak ne mümkün neşe doluydun
Durmak istemedin kendinden kaçtın
Ailene ve çevrene mutluluk saçarak.

Umurbey mezarlığı temmuzda bile serin
Gözler nemli duygular yoğun ve derin
Yakup ağabeyinden sana koca bir aferin
Ölümü asil boyutlarda yaşattığın için.

Yakup YURT
Umurbey, 09 temmuz 1999

 


HOŞ BİR TESADÜF ESERİ

Günlerden bir gün yollarımız birleşti
güzel bir yaz akşamında
çınar gölgesi hoş bir yerdi
Yayık ayranı içtin hava sıcak mı sıcaktı
kolonyalı mendille sildin terini
mutluydun kimse bilemezdi yerini
bulmuştuk nihayet birlikte serini
Sohbetimiz derinleşti zaman ilerledikçe
konular birbirini izledi çaylar içildikçe
garson küllüğü değiştirdi gelip gittikçe
söğüt dalına asılı oparlörden
aşka dair nağmeler dinledikçe
Seyyar piyangocudan kazı-kazan aldım
kaybettim kazıdıkça
sonra hayal alemine daldım
kumarda kaybettim, aşkta kazandım...

Yakup YURT
Umurbey, 05 ağustos 1999

 


TÜM İNSANLARI SEVELİM

Herşey daha güzel olsun
Diyorsan eğer :
Nasıl ressam tualindeki
Renklerle sevişiyorsa
Fırçasının ucuyla
Siyah-beyaz, genç-yaşlı
Tüm insanları sevelim
Gencin enerjisi
Yaşlının tecrübesiyle…

İsimlerimiz nota olsun
Solfejdekiler gibi
Do-re-mi-fa-sol-la-si-do
Besteleyelim duygularımızı
Ahenkli ötelim
Bülbüller gibi
Zeki Müren
Edith Piaf
Louis Amstrong misali…

Şeker nasıl bütünleşiyorsa
Eriyip çayda
Birbirimizde kaybolalım
Eksiklerimizi tamamlayalım
Tencere-kapak
Yaşamı demlendirelim
Tatlandırarak…

Yakup YURT
Brüksel, 05 eylül 1999

 


SEVSİNLER SİZİN CEP TELEFONLARINIZI

"Neşeli, sakin, esprili, dinamik,
Ciddi, modern, farklı, şık, sıcak,
Genç, yaratıcı, çılgın, çekici,
İlginç, tehlikeli, davetkâr, meraklı,
Havalı, değişken, kararlı, hızlı…"
Bütün bu sıfatları
Ericsson'un yeni modeli
A1018 için verilen
Tam sayfa renkli
Gazete reklâmında okudum.
Ne kadar da uyuyor insanlarımıza
Ekonomik sıkıntılar içinde
Kıvranan 1999 Türkiye'sinde
Hiç konuşmadan çalışması gereken
Gevezeliği seven
Mağdurluğunu görmeyecek kadar
Mağrur Türk halkını cezbetmek için
Özenle seçilmiş kelimeler ajansta !
Ne de uyuyor insanlarımıza !
İçindeki renkleri göster !
Yeni Ericsson A1018
Size en son teknolojiyi sunuyor.
Diye bitiyor reklâm
Sevsinler sizin cep telefonunuzu
Sizi gidi sizi
Cepleri boş geveze tembeller !…
Oyuncaklara kanmayın,
Hayat laftan ibaret değil !
Çalışın : zaman kalırsa
Konuşursunuz.

Yakup YURT
Brüksel, 06 eylül 1999

 


KALPLERİN BULUŞMASI

Günümüzde aşk tuzak bir kelime
Çok doluyum dokunmayın telime
Hep sevdim de ne geçti ki elime
Kapılmış gidiyorum duygu seline

Fazla söze ne gerek, gözlerimiz konuşsun
Bakışalım rengârenk, ellerimiz buluşsun
Dolduralım şarabı, kadehlerimiz tokuşsun
Mest olalım birlikte, kâlplerimiz buluşsun

Yakup YURT
Brüksel, 29.09.1999

 


YAVUZ NUFEL
FİDE ERKEN
DİLİMİZ
EMRE ÇAY
BOR ŞEHRİ
TANER GÜÇLÜTÜRK
KOSOVA
BALKANLAR
ART GOPHIRE
GAZETE
FINDIK 99
KAYSERİ
ALİ DİBO
OTHER VOICES POETRY

 

 

 

 

 

ÖMER'E MEKTUP

Sürekli elektronik mektupların geliyor
Hani bilgisayar çağını yaşıyoruz ya
İnsanoğlunun en büyük buluşu olan
Israrla beni unutmadığını ve sevdiğini
Hissettiriyorsun elektronikçe…
İşte sana benim insanca cevabım :
Teknoloji insani ilişkileri köreltiyor
Hepimizi bireysellik çukuruna itiyor
Eskiden insanlar arasına karakedi girerdi
Şimdi bilgisayar ekranı giriyor
Her birimiz biraz mutlu, biraz mutsuz
Yuvarlanıp gidiyoruz son durağa doğru
Ölsem kırkımdan önce haberin olmaz
Ama biz yine de dostuz her nasılsa
Herkeste bir stres, bir telaş, bir hırs
Aslında kimse bilmiyor ne istediğini
Tam olarak…
Kredileri çekip çekip
Birbirine borçlu borçlu
Hava atan zavallılar olduk
Farkında mısın ?
Makam, para, şan, şöhret hırsım yok
Allah'a şükür !..
Çok kişiye kızgınım
Ama kimseye küsmüyorum…
Kazanmak zor, kaybetmek çok kolay
Her alanda geçerli bu kural…
Hepinize selâmlar, sağlıcakla kal.

Yakup YURT
Brüksel, 01.10.1999

 



DÜN VE BUGÜN

Öylesine mutluyduk, mutsuzluğumuzun bilincinde değilken
Harun gibi zengindik, fakirliğimizin farkına varıncaya dek
Apollon gibi güzeldik, yapay beslenmediğimiz zamanlar
İnanılmaz cömerttik, o yoksulluğu paylaştığımız günlerde
Daha sağlıklıydık sanayilerin çevreyi kirletmesinden önce
Yürürdük patikalardan el ele çiçekli yaylalardan geçerek

Herşeyin ölçüsünün para olduğu küçülen dünyamızda
Teknolojik oyuncaklar ile paylaşıyoruz yalnızlığımızı
Nitelikli insanlar sefil dolanırken önümüzde arkamızda
Ekranlardan taşan cazibeler köreltiyor gözlerimizi
Durmadan konuşsak ta kimse duymuyor sözlerimizi
Ömür tüketiyoruz televizyon karşısında kanal seçerek…

Yakup YURT
Brüksel – 23.10.1999

 


SEVGİLİ DOSTUM

Yeni yılda tüm güzellikler senin olsun
Yaşamın sağlık ve mutlulukla dolsun
Tüm kötülük çiçekleri sararıp solsun
Sevgi, hoşgörü ve bilime giden yolsun

Çağdaş yaşamın cilveleri bizi ayırsa da
Şair dostun özleminle yanıp tutuşsa da
Sevenler saman çöpü gibi savrulsa da
Buketimi kabul et ne olur tuhaf olsa da

Yakup YURT
Brüksel, 07 Ocak 2000

 


KUŞ NEDEN UÇAR, BİLİR MİSİN ?

Herşey yolundaysa eğer
Hayat yaşamaya değer
Gün geçtikçe anlıyorum
Neler varmış meğer…

Sağlıklıyken hastaları
Özgürken mahkûmları
Varlıklıyken fakirleri
Tokken açları
Düşundün mü hiç ?

Demli çayını yudumlarken
Gölgesinde oturduğun
Ulu çınarın tepesinden
Şapkana pisleyen kuş
Neden uçar bilir misin ?

Çünkü onun da
Küçücük çöp yuvalarında
Cıvıl cıvıl ötüşerek
Özlem dolu melodilerle
Bekleyen yavruları var !

O halde rahat bırak
Vurma, kanadını kırma
Uçsun süzülerek
Dolaşsın diyar diyar
Değişen mevsimleri
Müjdelesin sevenlere !..

Yakup YURT
Brüksel, 05.01.2000

 



YORGUN ÇEVİRMEN

Yoğun ve verimli bir işgünü sonunda
Harflere anlam yüklemeye çabalayan
Beynim yorgun, gözlerimse perdeli
Parmaklarım tembel dolaşıyor tuşlarda

Sözcükleri alıyorum birer birer
Evirip çeviriyorum pür dikkât
Dilden dile nüanslar taşıyorum
Sonra ortaya çıkan sonuca bakınca
Kendi kendime acımasızca sataşıyorum

Kendine gel ey çevirmen bozması
Bu kadar da ihanet olmaz ki
Ha sen ha Kasımpaşa yosması
Diyorum !

Sonra teselli meleği beliriyor ansızın
İyi yoldasın, sakın ha bırakma
Bir eser koyuyorsun ortaya
En azından sevgi serpiliyor sayende
Duygular hıçkırık gibi irileşiyor
Sevdikçe yaşam güzelleşiyor
Diyerek bana ilham veriyor !

Ve ben meleğe inanmayı tercih ederek
Çevirmeye devam ediyorum
Gözlerim kapanıncaya dek …

Yakup YURT
Brüksel, 09.02.2000

 



BİLİM VE İNSANLIK

Gez, gör, oku, incele, tartış, araştır
Bilim bizi gerçeğe yaklaştıran araçtır
İnsan için güzelliklere ulaşmak amaçtır
Cahillere uyma, bağnazları dinleme

Günler su gibi akıp peşpeşe geçerken
Ölüm kurbanlarını birer birer seçerken
Dönüşü olmayan o yola göçerken
Arkana bakınca pişmanlık duyma

Dostların acılarını paylaş, azalsın
Mutlulukları gizleme ki hep çoğalsın
Tutma gözyaşlarını bırak boşalsın
Dostluk, barış ve kardeşlik sulansın

Yakup YURT
Brüksel, 10.05.2000

 


OKUMAYI SEVENLER

Avrupalı insanları
Dikkâtle izliyorum
Metroda, tramvayda
Uçakta, otobüste
Giderken
Veya duraklarda
Beklerken
Herkes okuyor
Gazete, dergi, kitap
Ya da mektup
Veya yalnızlıklarını
Değerlendiriyorlar
Sessizce
Kimse ile ilgilenmeden
Ve kimseyi rahatsız
Etmeden

Bizimkiler ise
Durmadan
Gazel okuyor
Hariçten…

Yakup YURT
Brüksel, 12.05.2001

 



ÜZÜM YEMEYE GELDİK, BAĞCI OLDUK

Adaletsiz uluslararası coğrafyada
Kısa süreceği sanılan yolculuğum
Bugün otuz beş yaşına bastı…
Yağmur duasına çıkılan ülkeden uzak
Güneşi özlerken
Yağmura alıştık
Dönmek üzere geldik
Memlekete dönemedik
Bu da geçer dedik
Ama geçmedi
Kalıcılaştık
Buralarda
Paraya yaklaştıkça
Ulusallıktan uzaklaştık
Kimlik çatışmasına yakalandık
Farklı kültürlerle iç içe yaşarken
İnsanlığımızın farkına henüz vardık
Şoven duydulardan arındık
Evrenselliğe doğru yol alıyoruz
Yavaş yavaş
Ama emin adımlarla…

Yakup YURT
Brüksel, 24.10.2001

 



DÜŞE KALKA

Sessizliğin melodisi
Ufukların en uç noktalarında
Gülümseyişler
Gerisinde olayların …
Anlaşılamayan sözler
Kırıcı davranışlar
Zaman zaman
Yüreğine oturur
Dostların …
Boşa giden emekler
Kısacık ömürler
Çok şeyler öğretir insana …
Yaz geride kalır
Tükenen bir ömür gibi …
Düşe kalka yürürüz
Üzerinde buzların …
Bırak be … diyemezsin
Çoğu zaman …
İster istemez
İç içe yaşarız
Lüzumsuzluklarla …

Yakup YURT
Brüksel – 12.06.1999

 



SEVGİ YOLUNDA ADIMLAR

Yağmur bekler
Uçsuz bucaksız tarlalar
Nineler tespih çeker
Cennet yolculuğunda
Dargın süzülür kırlangıçlar
Aheste uçuşur leylekler
Terkederken memleketini
İnsan sevdimi içtenlikle
Dolu dolu sevmeli
Her mevsimi
Ve sevişmeli derin derin
Güzellikler denizinde yüzen
Rengârenk balıklar gibi
Anlamsız bakmasın gözler
Söylenmesin abes sözler
Kırılmasın dostların kristal gönlü
Doğru seçilsin kelimeler
Herkes konuşmasın aynı anda
Anlaşılsın ne dediği
En cahilin bile…
Diye düşünürken
Filozof derin derin bakar
Ufukların en uç noktasına
Sessizliğin melodisini dinlerken
Çok şey öğrenir
Bilmediklerinin
Bilincine vararak…
Ve sadece gülümser
İşgüzar ukâlalara !..

Yakup YURT
Brüksel, 12.06.1999

 

 

 

FİKİR FUARINDA DOLAŞAN FAKİRLER



Yakup YURT




Jean - François Dumont fakülteden hem dönem, hem de sınıf arkadaşımdır. Kendisi has bir Liège'li olup, bende bıraktığı anıların tortusunda iyimser ve hümanist bir insan silüeti var. Onu görmeyeli yirmibeş yıl oldu.Belçika'nın haftalık frankofon dergisi Le Vif - L'Express'te başyazar yardımcısı elan.

Belçika'nın içinde bulunduğu duruma ilişkin bir çözümleme ve yorum yapmış. Hoşuma gitti. Onun görüşlerini kendi görüşlerimle harmanlayarak sizlerle paylaşmak istedim.

Geçen genel seçimlerde liberaller ve sosyalistler sandıktan iki eşit güç olarak çıktılar. Ve 8 Temmuz tarihinde koalisyon hükûmetini kurdular. Aradan iki yıl geçti, yani yasama döneminin ilk yarısı tamamlandı. Bu ülke uzun zamandan beri bu denli berbat bir iktidar dönemi yaşamadı. Başbakan Guy Verhofstadt ve başbakan yardımcıları ne ortaklar arasındaki bitmek bilmeyen gerilimleri, ne de toplumlararası savaşları aşamadılar. Tantana ile kamuoyuna duyurulan önemli üç dosyadan – DLU, DHL, BHV – hiçbirinde herkesi memnun eden bir çözüme ulaşılamadı.

DLU uygulamasından 850 milyon Avro bekleniyordu; olmadı.

DHL kargo uçaklarının yarattığı gürültü kirlenmesi sorunu çözülemedi ve şirket belli bir süre sonra başka bir ülkeye (Almanya) taşınmaya karar verdi.

BHV buzluğa kaldırıldı, ama Flaman partileri sürekli olarak buzdolabını patlatma tehdidinde bulunuyorlar.

II. Verhofstadt Hükûmetinin yegane başarısı kendisini yok etmeye yönelik öldürücü darbeleri bir boksör kıvraklığı ile bertaraf etmiş olması.

Federal yasama döneminin ikinci yarısının daha kolay geçmesi için hiçbir neden yok. Bu dönemin birinci yılında belediye seçimleri yapılacak, ikinci yılda ise genel seçimlerin kampanya dönemi başlayacak. Yani ülke sürekli seçim atmosferinde olacak. Mantık yok olacak ve herkes tribünlere oynayacak. Yabancılar ve özellikle müslümanlar polemik konusu yapılacaklar. Usdışı, sübjektif değerler gündeme yerleşecek. Bazı çevreler işsizliğin ve ekonomik sorunların ilk kurbanları olan yabancıları, sorunların sorumlusu gibi sunacaklar. Sinirlenip zapladığınızda karşınıza "Eşcinsel çiftlerin evlat edinme sorunsalının" tartışıldığı bir kanal çıkacak karşınıza... Modernitenin gereği!

Belçika stadyumu dışındaki durum, yani AB'deki durum, ise hiç iç açıcı değil. Fransa ve Hollanda'daki olumsuz referandum sonuçlarından sonra, Avrupa siyaseten bir tereddüt, bir bunalım dönemine girdi. Dönem başkanını "…utanıyorum" deme noktasına getirdiler. Ulusçuluk ve ulusal bencillik yeniden hortladı. AB ulusal çıkarların çatışma arenası haline geldi. Fakirleşme sürecindeki cimri zenginler ile zenginleşme sürecindeki cömert fakirler Brüksel zirvesinden dargın ayrıldılar.

Hükûmet programında halka sunulan öncelikli sosyo-ekonomik sorunlar çözümsüz beklerken, başarısızlığı örtbas etmek ve tatil öncesi halkın dikkatini başka yöne çekmek için mi "soykırım yasası" meselesi gündeme taşındı acaba türünden bir soru geliyor insanın aklına…

Vaatlerini gerçekleştirmek için hükûmetin önünde, tatil sonrası, yani Eylül ayından belediye seçimlerinin yapılacağı Haziran ayına kadar, on aylık çok kısa bir dönem var.

İktidar ortağı sosyalist parti başkanı Elio Di Rupo'nun stratejisi de aşağı yukarı aynı. Kennedyvari bir üslûpla yaptığı genel seferberlik çağrısında "Kendinize Valonya benim için ne yapabilir diye sormayın, ben Valonya için ne yapabilirim deyin…" tavsiyesinde bulunuyor, herkesi kolları sıvamaya çağırıyor, rejim krizinin kimseye yarar sağlamayacağı tehdidiyle korkutuyor ve yeni vergi olmayacağı müjdesiyle rahatlatıyor. Federal veya bölgesel olsun, fikir fuarındaki bu ani dinamizm bir telaşın, bir ne yapacağını bilmezliğin habercisi sanki.

Sonuçta hiç kimse bir mucize beklemiyor. Sadece siyaset önderleri boş konuşarak saygınlıklarını yitiriyorlar. Sanki bu ülkeyi bu güne kadar hep aynı siyasi partiler, hep aynı siyasetçiler yönetmediler… Sanki ülkenin bu günlere gelmesinde kendi sorumlulukları yok! Şimdi tatil öncesi parti vitrinlerini parlatıyorsunuz ama, somut sorunları çözme konusunda ne gibi bir beceri sahibisiniz Ekim ayından itibaren hep birlikte göreceğiz.

Siyaset sektöründe işsizlik oranının yüzde kaç olduğunu bileniniz var mı acaba?

Yakup YURT – 20 Haziran 2005


yakup.yurt
31/12/04

 

ORHAN KEMAL
(15.09.1914 - 02.06.1970)



Derleyen : Yakup YURT



"Gerçek olan öğrenmektir. Nereden, nasıl öğrenirsen öğren.
Nereden, nasıl öğrendiğin, diploman, hatta neler bildiğin de önemli değil.
Ne yaptığın önemlidir."
(Arkadaş Islıkları'ndan)



Yaşamı ve yapıtları : ORHAN KEMAL, asıl adı Mehmet Raşit Öğütçü (Adana 1914 - Sofya 1970) T.B.M.M. 1. dönem Kastamonu milletvekili (1920-1923) avukat Abdülkadir Kemali'nin oğlu. Babasının Ahali Fırkası'nı kurmasının (1930) ardından, gelişen olaylar sonucu ailesi Suriye'ye göç ettiği için ortaokul son sınıfta öğretimini bıraktı (yaşamının bu dönemini "Küçük Adamın Notları" başlığı altında yayımlamaya başladığı yaşamöyküsel romanı Baba Evi'nde (1949) konu edinmiştir). Bir süre sonra doğduğu kente dönerek pamuk fabrikalarında işçilik, dokumacılık, ambar memurluğu, Verem Savaş Derneği'nde kâtiplik yaptı (yaşamının bu dönemi, Yugoslavya göçmeni bir ailenin işçi kızıyla evlenmesinin (1937) hikâyesi Avare Yıllar (1950), Cemile (1952) Dünya Evi (1960), Arkadaş Islıkları (1968) romanlarına konu olmuştur). Askerlik görevini yaparken ceza yasasının 94. maddesine aykırı davranıştan 5 yıl hapse mahkûm edildi (1939). Bursa cezaevinde bulunduğu sırada, burada tutuklu Nâzım Hikmet'le ilişkileri, toplumculuk anlayışı üzerinde etkili oldu (bu konuyla ilgili anıları Nâzım Hikmet'le Üç Buçuk Yıl (1956) kitabındadır.) 1951'de İstanbul'a geldikten sonra tefrika romanlar, kitaplar yayımlayarak yalnızca kalemiyle geçindi. Tedavi için gittiği Sofya'da öldü. Cenazesi yurda getirildi; mezarı İstanbul'dadır.

1972 yılından beri aralıksız olarak her yıl verilen Orhan Kemal Roman Ödülü'nün otuz dördüncüsü, 2005 yılında Adnan Binyazar’ın Can Yayınları tarafından yayımlanan "Ölümün Gölgesi Yok" adlı yapıtına verildi.

Ünlü yazar Orhan Kemal'in adını yaşatmak amacıyla düzenlenen ödülün jürisinde Tahsin Yücel, İnci Aral, Semih Gümüş, Osman Şahin, Konur Ertop, Yıldırım Keskin ve Kemali Öğütçü bulunuyordu.

"Ölümün Gölgesi Yok" Can Yayınları tarafından 2004 yılında yayımlanmıştı.
Öğretmen okulu öğrencisi genç bir kız ile Anadolu’nun kuytu bir köşesine yeni atanmış genç bir öğretmen, yolları kesiştiğinde, ölüme kadar, ölümden sonra bile süren, dar koşullar içinde geçen, ama sevginin o muhteşem varsıllığıyla donanan büyük bir aşk yaşayacaklarını bilebilirler miydi? İlk görüşte aşk'la başlayan serüvenlerinin umarsız boyutlara ulaşacağını görebilirler miydi? "Yaşam" denen yeryüzü sahnesinde sevgilerle, acılarla sarmalanan iki insanın duygularına değdiriyor kalemini Adnan Binyazar ve insana verilen en büyük cezanın, sevgisinin acıma duygusuna dönüşmesi olduğunu gösteriyor. Umarsız beklentilerle, gerçekleşemeyen umutlarla, kahramanımız çıkmaz sokaklara sürükleniyor, hüznün cehenneminden kurtulamıyor.
Duyguları en ince katmanlarına kadar ortaya koyan bir anlatımla, son derece duyarlı, ustalıklı bir dille, şiirsel bir söylemle ölümsüz bir sevginin destanını yazıyor Adnan Binyazar. Gerçekle düşlemin iç içe geçtiği "Ölümün Gölgesi Yok", varlık kadar yokluğun da sonsuzluğuna inandırıyor okuru.

ADNAN BİNYAZAR

Adnan Binyazar, 1934 yılında Diyarbakır’da doğdu. Dicle Köy Enstitüsü ve Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü’nü bitirdi.
Çeşitli işlerde çalıştı, 1978 yılında Kültür Bakanlığı Yayımlar Dairesi Başkanlığı’na getirildi. Türk Dil Kurumu Yayın Kolu Başkanlığı'na seçildi.

Dil ve eğitim alanlarında pek çok yapıta imza atan Binyazar'ın yazınsal yapıtları arasında "Masalını Yitiren Dev", "Halk Anlatıları" ve "Ölümün Gölgesi Yok" sayılabilir.

Brüksel - 02 Haziran 2005

 


POUR VOUS

Pour vous, mes frères humains,
Tout est pour vous ;
Et la nuit, et le jour sont pour vous ;
De jour la lumière du jour, de nuit le clair de la lune ;
Au clair de la lune les feuilles ;
Sur les feuilles la curiosité ;
Sur les feuilles la raison ;
Sur la lumière du jour mille et un verts ;
Et les jaunes et les roses sont pour vous ;
Le contact de la peau avec la paume,
Sa chaleur,
Sa tendresse,
Le confort du sommeil ;
Les bonjours sont pour vous ;
Pour vous les mâts qui se balancent dans le port ;
Les noms des jours,
Les noms des mois,
Les peintures des canots sont pour vous ;
Pour vous le pied du facteur,
La main du potier ;
La sueur qui s’écoule des fronts,
La balle tirée sur les champs de bataille ;
Pour vous les tombeaux, les pierres tombales,
Les prisons, les menottes, les peines de mort ;
Pour vous ;
Tout est pour vous.

Orhan Veli KANIK
Traduit du turc par : Yakup YURT

 



yakup.yurt

 

 

CAHİT KÜLEBİ AĞABEYİME



Derleyen : Yakup YURT


 

1917 de dünyaya geldin, dünyayı gördün, 20 Haziran 1997 tarihinde dünyadan göçtün...

Adamın Biri / Rüzgâr / Yeşeren Otlar / Atatürk Kurtuluş Savaşında / Süt / Türk Mavisi / Yangın / Güz Türküleri... Sekiz ayrı şiir kitabı, sekiz ayrı çiçek ve duygu buketi bırakarak.

Kaynağını halk kültüründen alan, Anadolu insanının sıkıntılarını, yaşama savaşımını, umutlarını yaşatan yüce bir yapıt. Senin gibi yıldızları ölümsüz kılan, karamsarlığımızı aydınlatan...

Bırakayımda sen bize kendi ağzınla anlat nasıl şiir yazdığını!
"Şiir Yöntemim"
"Kimse yazmamı istemedi./Beş yaşımda kendim başladım./Bu yüzden düşkünlüğüm yok./Ayda yılda bir anımsarım. // Saçılır kır çiçekleri/Ağzımı açtığım zaman./Sonra birleşir üçü beşi/Birer gümüşten mızrak olur/Gökyüzüne doğru atılan. // En çok yurdumdan söz ettim/Doğayla insanla içli dışlı./Sevinçler, acılar, özlemler…/Hepsi de çatal dişli. // İlk ustam oldu benim halk/Belleğimde akıp giden ırmak.../Köylü diliyle türkü çağırdım/ Onlarla gülüp ağlayarak. // İkinci ustamsa doğa/Şiirlerimde alın terim./Bozkır türküsüyle doldu ciğerlerim./Taşları düzleyen rüzgâr gibi/Doğayla yontuldu dizelerim. // Üçüncü ustamdı kadınlar./Tekdüze yaşantıya./Kaynar dururlar semaver gibi./Onlar öğretti bana sevgiyi./Gözleri çıra gibi yanar,/Ak badem olur tenleri,/Güvercin kanadına benzer elleri. // Eritip yüreğimde sevgiyi, acıyı özlemi/Kurşun döker gibi döktüm tası./Her biri bir başka biçim aldı./Oyunlarda şeytanların aynası. // İşte doğrusu sözgelimi/Dokuyup yol üstüne attıklarım/Birer küçük köylü kilimi.

Bakın neler demiş üç büyük usta şair Cahit Külebi hakkında :

"Cahit Külebi, aydın bir saz şairi içtenliği, bir Karacaoğlan rahatlığı ve temiz bir dil ile, zaman zaman kötümser, güvensiz kendi türküsünü söyledi. Yarım kafiyeler, iç sesler, duygu ve düşüncelerine eklediği zarif benzetmeler ve söyleyişindeki titizlikle en sevilen şairler arasına girdi." – Behçet Necatigil

"Ben teşbihten haz etmem…Niçin şiirlerini seviyorum? Külebi bu işi ustalıkla idare etmesini biliyor da ondan. Onun başka şiirlerinde de bazı teşbihler gördüm, onları da sevdim…Bu teşbihleri teşbihten saymamak lazım. Burada teşbih hudutlarının dışına çıkan bir ifade kuvveti var…Külebi eskilerin mecaz'ı urfi dedikleri halk mecazlarını kullanıyor. Bal gibi, mis gibi, gül gibi vb. Külebi'nin şiirlerini okumaya doyamıyorum." – Orhan Veli Kanık

"Humor – ses – ses …Külebi'de temel öge müziktir.Kırın şairi…Cahit Külebi Türkiye coğrafyasının şiirini yazıyor. Hiçbir şair şiir bitirmeyi Cahit Külebi gibi bilemez." – Cemal Süreya

Son olarak bir şiiri daha. Na kadar sade, ne kadar anlamlı, ne kadar dokunaklı!
Yirminci Yüzyılın İkinci Yarısı
Özlem özlem özlem./Yokluk yokluk yokluk./Açlık açlık açlık./Yalan yalan yalan./Korku korku korku./Ölüm ölüm ölüm./Duman duman duman. (1979)

Değişen fazla birşey yok!
Son bir soru, Cahit ağabey : Pişman mısın öldüğüne?

Brüksel – 20 Haziran 2005



Kaynak : Cahit Külebi, bütün şiirleri
Adam yayınları, 12. baskı


 


AYRILIŞ

Bakakalırım giden geminin ardından;
Atamam kendimi denize, dünya güzel;
Serde erkeklik var, ağlayamam.

Orhan Veli KANIK

 



SEPARATION

Mon regard se perd derrière le bateau qui s'en va;
Je ne puis me jeter dans la mer, le monde est beau;
La virilité encrée dans ma tête, m'empêche de pleurer.

Orhan Veli KANIK
Traduit du turc par : Yakup YURT

 




yakup.yurt
31/12/04

 

ABDULLAH DOĞAN DÜNYAYI BİZE BIRAKTI...



Yakup YURT


Tam olarak hatırlamıyorum. Birkaç yıl önceydi. Dört te olabilir, beşte… Şair Nihat Kemal Ateş tanıştırdı beni Abdullah Doğan ile. Saçları ve bıyıkları ağarmış, güleç, sevecen, az ve öz konuşan, iyi dinleyen, öğretmen edalı bir insandı. Yapmacık tavırlardan nefret ettiği hemen hissediliyordu. Perilerimiz barıştı. Kaynaştık, anlaştık. "Sevgi adresini bulmuştu" bir anlamda.
Yedik, içtik, konuştuk : Yengenin çorbası nefisti. Anadolu insanının zerafeti de cabası. Tam sevilesi insanlar. Az görüştük, öz görüştük. Bize hayatını anlattı, hayatı daha iyi anlamamıza yardımcı oldu. Kitaplarını armağan etti.
Abdullah abi 14 Haziran 2005 günü aramızdan ayrıldı. Ben 80 sene yaşadım, bu bana yeter, dünya sizin olsun dedi ve çekti gitti!.. Ardında dostlar, hoş anılar ve kitaplar bırakarak. Ha birde sanatçı evlatlar bıraktı : Karikatürcü İsmail ile hattat Çetin.
Abdullah abi 1925'de Yugoslavya'da doğmuş. Birçok Balkanlı gibi Türkiye'ye göçmüş. Doğup büyüdüğü, ekmeğini yediği, "sosyalist inşaya" katıldığı halde neden göç ediyordu. Türkiye bu göçmenleri nasıl be hangi amaçlarla "istihdam" ediyordu. Doğru ve bilimsel değerlendirme yapılmasına olanak veren ilginç ipuçlarıyla dolu Varlığımı Sosyalizme Borçluyum başlıklı ilk kitabı Sorun Yayınları'nda çıkar. Kitabının 98.sayfasında şöyle diyor rahmetli : "1952 yılında o zamanın Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderes, Yugoslavya'yı ziyaret ederek, Mareşal Tito'nun konuğu oldular. Aralarında "Balkan Halklarının Korunması" gibi anlaşmaların dışında, Makendonya'da yaşayan Türk azınlıklarının parçalanmış ailelerinin birleştirilmesiyle ilgili göç anlaşmasını da içeren "Serbest Göçmen" anlaşması imzalanmıştı. Bu anlaşma, her iki devletin de yararınaydı. Çünkü anlaşmanın şartları vardı. Şöyle ki : Yugoslavya'dan göç edecek aileye, daha önce göç etmiş olan Türkiye'deki parçası, yanına alarak 3 yıl bakacağını taahhüt ediyordu. Böyle olunca da, yeni gelmiş olan "serbest göçmen" ailesi Türk Devletinden hiçbir yardım isteme hakkına sahip olmayacaktı. Türk Devleti de, bunların sürünmesinden sorumlu tutulmayacaktı. Sorumlu tutulmadığı gibi DP iktidarı kazançlı çıkıyordu. Güya göçmenleri komünizm baskısından kurtardığı için, seçimlerde onların oylarını alacaktı. Ne taş attı, ne kolu yoruldu. Böylece DP 2. seçimleri de kazanacaktı." 22 Haziran 1959 sabahı Zeytinburnu'na vardı. Eziyet ve işkencelerle dolu Türkiye macerası başladı…
1976 Ekim ayında Belçika'ya gelir. "Bitmeyen Göçmenlik" (Bir Siyasinin Mültecilik Yılları) başlıklı 2.kitabında Belçika'da yaşadıklarını anlatır. Göç eden, göçe zorlanan, köklerinden koparılan insanların dramını belgeleyen bu anılar, insanlığın Ulusal-Sosyal-Evrensel kurtuluş mücadelesine ışık tutar. Bunun yanı sıra kapitalist anarşiyi, emperyalizmi açığa vurmanın işaret fişeklerini atar havaya. Öte yandan Avrupa'ya sığınmış kimi "sol"ların ideolojik ve örgütsel sefaletinin bazı görüntülerine de değinir.
Şair Nihat K.Ateş'in merhum için kaleme aldığı bir şiirinde ona "Yaşama sevdalı yaramaz çocuk" diye seslenir. Sık sık dillendirdiği, büyük ozan Nazım Hikmet'ten "…Düşmana inat, bir gün daha fazla yaşamak" sözcükleri yaşam felsefesini çok iyi özetlerdi. Yugoslavya-Türkiye-Belçika : üç ayrı ülkede kendisi olarak ve adam kalarak yaşamanın mücadelesini verdi. Zengin ölmedi, ama insanlık onurunu evlatlarına ve kendisini sevenlere miras bıraktı. Umarım gittiği yerde dünyamızdan daha fazla barış ve daha az sömurü vardır...

Brüksel – 16 Haziran 2005

 



 
 

DEŞME YARAMI

Yaramı fazla deşiyorsun
Müge parfümü ile bezenmiş
Yazılarının dumanları
Madımak kokuyor
Yaramı fazla deşiyorsun
Ağlamak istemiyorum
Bıktım gözü yaşlı insan görmekten
Biliyor musun ?
Ağlamak insanidir de,
Neden gözlerini saklar ağlayanlar?
Gülerken dişler gösterilir ama,
Ağlarken gözler saklanır hep!
Neden ?
Mutluluk gösterilir, mutsuzluk gizlenir
Diye bir kural mı var acaba?
Acıyı da, tatlıyı da paylaşmalı insan
Gülerken beraber, ağlarken yalnız ;
Karşıyım bu anlamsızlığa...
Göz yaşlarımı silecek bir dost elini
Süsleyen tatlı tebessümler saklanıyorlar
Bulutların arkasında !
Belki de göçmen kuşlar gibi dönerler
Bir gün ne dersin...

Yakup YURT
Brüksel, 02 Temmuz 2004

 


GÜNÜ GÜNÜNE YAŞAM

Günü gününe yaşam
Dünsüz ve yarınsız
Gamsız, tasasız, sorumsuz
Başkalarınınkinde unutulan yaşam
Düşünmeyenlerin, aldırmayanların
Geçirdiği zaman
"Satın al, değer kazan"
Boşaltılan geçmişin yerini almış
"Bekleme, şimdi yaşa"
Silinen geleceğin yerini
Geçmişin yok, geleceğin de yok
Şimdi var, bugün var
Onun var, benim de olmalı
Beklemek anlamsız, yaşamak gerek
Kartla alırım, taksitle alırım
Sana ne
Tüketim benim tanrım
Düşünmek yasak
Soru sormak yasak
Başkası ile ilgilenmek yasak
Fark edilmek isteyenler
Sıkışmışlar moda kıskacına
Birbirine benziyor
Tüketim köleleri
Özgürlük büyük bir yalan
Bilinçler bulanık
Sürüleşmiş insanlık
İnsan tüketiyor
Tüketirken tükeniyor
Koşuyor bir sirk atı gibi
Bir türlü kaçamıyor
Dizginler kötülerin elinde
At sürekli koşuyor
Kötüler kazanıyor

Yakup YURT
Umurbey, 23 Ağustos 2004

 


YOLCULUK

Olmaya karar vermedim
Yaşamın içinde buldum kendimi
Bir gün aniden
Bana rağmen aranızdayım !
Biyolojik çocuk muyum
Aşk ürünü mü ?
İnsanım sonuçta,
Benden önce gelen sizler gibi…
Seviyorum hepinizi !
Bir yer açın bana aranızda
Biraz farklı da olsam
Korkmayın benden
Ben seçmedim farklarımı
Anlamaya çalışın beni
Tamamlayalım birbirimizi
Yaratalım farklılıkların
Diyaloğunu
Etkileşimini
Dayanışmasını
Ve sevişmesini...
Bırakalım bir yana
Anlamsız önyargıları
Kaygıları
Korkuları
Kavgaları
Kompleksleri
Kavram kargaşalarını...
Gitmiyormuyuz sanki
İstesekte istemesekte
Aynı dalgaların salladığı
Ve küreklerini beraber çektiğimiz
Sandal ile
Sonsuzluğa doğru ?

Yakup YURT
Brüksel, 16 Kasım 1999


HERKES KENDİ HAVASINDA

Garip bir dünyada yaşıyoruz
Sevgi, saygı, mutluluk
Dostluk, eşitlik, özgürlük
Herşeyin dolara endekslendiği
Herşeyin tüketildiği
İstatistiksel
Ve sanal…

Para oltanın ucunda bir yem
İnsanlar ona takılma yarışında
Kimi yirmi, kimi kırk yaşında
Sonuçta da güzellikler
Ya konserve kutusunda
Ya da birer ızgara
Sermayenin tavasında…

Eski gerçek değerler
Ya tozlu raflardaki
Kimsenin okumadığı
Kitaplar arasında
Ya da kimsenin dinlemediği
Yaşlı uzmanların kafasında
Ve kimse kimseyi umursamıyor
Herkes kendi havasında...

Yakup YURT, Brüksel, 19.11.1999

 


GÖNLÜM ISINDI

Mektubunu aldım
dikkatlice ve birkaç kez okudum
yapılması gerekeni yaptın ve özür diledin
teşekkür ederim

Sana kızgın veya küskün değildim ve değilim
-sana kırgınım-
onu da benim duygusallığıma ver gitsin…
bak benim güzel dostum
ben sade bir adamım
sevenim çoktur
sevmeyenim de vardır elbette
nefret duygusunun kıskacında kıvranmam
zira kişilerle değildir alıp veremediğim
mantıklı olmakla birlikte
(veya olabilme gayretime rağmen)
içgüdülerimle ve önsezilerimle hareket ederim
ve sevdimmi tam severim
yine de az yanılırım her nedense
yapmacık olmadım ve olamam
olanlarla uzun sürmez ilişkilerim
ki onların koynunda çıkar beklentleri değil
yoğun sevgi duyguları (sevme ve sevilme anlamında) yatar
hesap yaparak geçirmek istemiyorum
üç günlük ömrümü toprağa dönen
sevdiklerim için ölürüm de gerekirse
ama ben de yaşamak istiyorum
gönlüm razı değil
ormanların ağaçları yutmasına ve inkar etmesine
yanan ormanın yardımına koşarım
ve o yolda gerekirse kendim de yanarım
önemli olan gereksiz ve seçmediğimiz farklılıklar yüzünden
çatışmak değil insanlık temelinde buluşmaktır
ektiğim tohumları yeşerirken görmek mutlu eder
duygulanır sevinir bir kuş gibi uçarım
bir şeye yaradığımı kanıtladığımda kendi kendime…

Peki ne yaptın ki kırgınım diyorum sana
zoraki birşey yapsaydın kızardım
yeşermesini ve gelişmesini arzuladığım ilişkimizde
suçlayıcı bir tutum alarak seni üzmek istemiyorum
buna hakkım yok
beni sevdiğini biliyorum
ve zaten bu yüzden sen kendini yeterince suçlu hissediyorsun
benim haklı olmam da fazla birşey değiştirmez
ben sevildiğimi hissettiğim oranda mutlu olurum
uzun süreli ihmallere dayanamam
çiçek gibi solarım
tedirgin eder beni
ne olduğunu tam olarak bilememek
ya ihmalci sevmiyordur
ya sevmekten daha önemli işleri vardır
(galiba senin durumun buna yakın)
ya da sevemeyecek durumdadır
ki o durumda sevilenin sevemeyenin yanında olması gerekebilir
ve ben tedirgin oldum
acaba hakkım olmayan birşey mi istedim diye sordum
kendi kendime birkaç kez
gel dedin bana, gelemeyeceğimi bile bile
kısıtlı zamanının içine sıkıştırmak istedin beni
iyi niyetle, gönlümü almak için
olamazdı ve çok şükür olmadı
sıkıştırılmaktan nefret ederim

Stres üreten herşeyin çok hızlı gittiği
ve geliştiği dünyada ömür tüketiyoruz
herşey tüketiliyor ve herşey tükeniyor
ben duygularımı tüketim sarmalına sokmak istemiyorum
temkinli, ürkek ve tasarruflu davranmaya itiyor beni koşullar
babamın baltası ile terleyerek kestiği odunların zar zor ısıttığı
bir köy evi odasının kapısı azıcık açık bırakıldığında
içeri giren soğuk havanın yarattığı olumsuzluk neyse
sıcacık gönlümün açık kapısından içeri soktuğun soğukluk ta
işte o etkiyi yarattı bende
iklim değişikliklerine alışık değilim belki de kimbilir...

Neyse yazacağını da biliyordum
gecikerek te olsa yazdın ve mesele kapandı
beklediğim mektup geldi
gönlüm ısındı…

Yakup YURT
Brüksel, 05 Ekim 2004



yakup.yurt
31/12/04
  
 

İNSANLIK BARIŞA HASRET

Acı anılar silinir belleklerden
Köklerinden koparılmış beyinlerde
Günlük kaygılar besler ilişkileri
Kururken sevgi çiçekleri gönüllerde

Herşeyin güdümlü olduğu günümüzde
Coğrafyamız yabancı sermaye işgalinde
Sindirilmiş, yorgun, yalnız ve yılgın
İnsanımız kendi topraklarında ırgat
Değerler kısa vadeli çıkarlara tutsak

Komşuda iş ve aş yok, savaş var
Petrol üretenler ölürken öbek öbek
"Uygar" ülkelerde canlı izleniyor ölümler
Adalet ve özgürlük fakirleri sevmiyor
İnsanlık barışa hasret...

Yakup YURT
Brüksel, 10.09.2004

 


SEVGİ-Lİ-LER

Sevmek herkesin görevi
Sevilmek canlıların ihtiyacı
Ekmek kadar, hava kadar
Su kadar
Sevgi tüm dertlerin ilacı !..

Yakup YURT
Brüksel - 14 Haziran 2002

 


Hasan KAYA’ya...

ŞİİR EDEBİ, DOSTLUK EBEDİ

Seni çevirmek büyük bir zevk
İnsanı güzel yerlere götürüyorsun
Martıların dolandığı
Yunusların terkettiği
Tuz kokan
Yorgun yosun yeşili
Deniz kenarları gibi
İnsana deli dalgaları özleten

Bırak halatların kopuk olsun
Boğulmazlar kolay kolay
Dalgalarda bile güzellik
Ve umut gören insanlar
Deniz feneri yumsa da gözlerini
Benimkiler hep açık
Senden yansıyan güzelliklere

Yakup YURT
Brüksel, 01.07.2004

 




SENİ BENDE ARA

Beni suçlama
Seni anlamamakla…
Karıştırma
Ciddi olmakla
Asık suratlı olmayı…
Güleryüzlü kalarak da
Ciddi olabilirsin !
İstediğini söyle
Dost sözüne kırılmam…
Sessizliğin yeterince
Geveze zaten !
Doğayı dinle

Uygun değilse zaman
Konuşman için…
Yeter çıkalım
Şu kısır döngüden
Diyorsan eğer…
Sevgi ve barış üret
Seni bende ara
Zira ben kendimi
Sende buldum !..

Yakup YURT
Brüksel, Ocak 2000

 


YOLCULUK

Olmaya karar vermedim
Yaşamın içinde buldum kendimi
Bir gün aniden
Bana rağmen aranızdayım !
Biyolojik çocuk muyum
Aşk ürünü mü ?
İnsanım sonuçta,
Benden önce gelen sizler gibi…
Seviyorum hepinizi !
Bir yer açın bana aranızda
Biraz farklı da olsam
Korkmayın benden
Ben seçmedim farklarımı
Anlamaya çalışın beni
Tamamlayalım birbirimizi
Yaratalım farklılıkların
Diyaloğunu
Etkileşimini
Dayanışmasını
Ve sevişmesini…
Bırakalım bir yana
Anlamsız önyargıları
Kaygıları
Korkuları
Kavgaları
Kompleksleri
Kavram kargaşalarını…
Gitmiyormuyuz sanki
İstesekte istemesekte
Aynı dalgaların salladığı
Ve küreklerini beraber çektiğimiz
Sandal ile
Sonsuzluğa doğru ?

Yakup YURT
Brüksel, Kasım 1999

 


YEŞERSİN ÇİÇEKLER

Bugün günlerden ne
Kaç yaşıma girdim
Aynalara kızmaya hakkım yok
Yeni bir yaş daha derken
Kaç kez baktım saatime
Geçen yaşamımda
Kaç kez düşündüm
Yaşamın nasılda su gibi
Akıp gittiğini
Kaç defa umutlu adımlarla bastım
Ayaklarımı yere
Karşıdan karşıya geçerken
Uyumak dışında neler yaptım
Yatakta
Kaç kuralla boğuştum beynimde
Kaç defa umutlu başladım
Yeni güne
Kendi varlığımdan şüphe ederken
Yeni neslin tohumlarını attım
Bilinçsizce
Hatalarıma hatalar ekledim
Benciller kıskandılar
Kentimiz yabancılaştı bizlere
Körebe oynadık yalnızlıklarda
Gören gözlerimizle
Belli olmayan yarınlara
Yol alıyoruz
Tutkular akıllara egemen
Bilinçsizliğin içinde
Yok olmaya yüz tutan “bilgi”
Yeter artık çık göklere
Umutlarımızı çiz inci dizer gibi
Aydınlık yağdır
Yeşersin çiçekler…

Yakup YURT
Brüksel, 08 Eylül 2003

 



yakup.yurt
31/12/04
 
 
  Bugün 81315 ziyaretçi (124676 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol